13 Ağustos 2017 Pazar

Pratik Kuru Domatesli Kekikli Ekmek

pazar sabahı evde ekmek kalmamışsa bu sıcakta fırına kim gidecek kavgası yapmayın😉 15 dakikada bu leziz kuru domatesli kekikli ekmeği yapın 🍅🍞

2 sb un, 1 paket kabartma tozu, 1,5 sb süt ve su karışımı ve 1 çk tuzu çırpıp, içine canımız ne isterse katıyoruz. ben biraz kuru domates ve kekik ekledim, parmesan ve doğranmış zeytin de çok yakışır😉ardından karışımı 1 yk zeytinyağı ile ısıtılmış tavaya döküyoruz. Kısık ateşte 12 dk bir yönünü 3 dk diğer yönünü pişirip, sıcacık servis yapıyoruz 😋

Mutlu pazarlar 🥖😊


26 Mart 2017 Pazar

Dev Mutluluk=Dev Kurabiye

Bu kurabiyeye bayılacaksınız!
Tamam, tüm kurabiyeler için bunu söylüyorum ama bunun yeri ayrı valla:)
Tarif İdil Tatari'ye ait ve kendisinin kurabiye ile ilgili en önemli uyarısı sakın evde yalnızken denemeyin, mutlaka kalabalık bir ortamda pişirin ki sonrasında elinizde boş bir tepsi ile vicdan muhasebesi yapmayın :)



Malzemeler:
  • 1 yumurta + 1 yumurta sarısı
  • 1,5 su bardağı un
  • 1 çay kaşığı karbonat
  • 1 su bardağı esmer/beyaz şeker karışımı
  • 1 bardak damla çikolata
  • 1 tatlı kaşığı nescafe
  • 1 paket vanilya
  • 110 gr tereyağı
  • 3 çorba kaşığı damla çikolata (üzeri için)
  • Sıvıyağ (tepsiyi yağlamak için)
Oda ısısındaki tüm malzemeleri yoğurup yumuşak bir kıvama getirdiğimizde, yağladığımız tepsiye yerleştiriyoruz. Dev bir kurabiye formunu alan hamurun üzerine 3 yemek kaşığı damla çikolata serpiştirip önceden ısıtılmış 200 derecedeki fırında 20-25 dakika pişiriyoruz.

Bu arada çayı demlemeyi unutmayın :)

Keyifli hafta sonları dilerim..







9 Mart 2017 Perşembe

Kitap: Basit ve Mutlu Yaşam

Kendimi bildim bileli hep hızlıyımdır. Her zaman, her konuda.. Hızlı yürürüm, hızlı hareket ederim, hızlı yemek yerim, hızlı hazırlanırım, hızlı okurum ve tabi aynı hızla da sıkılırım. Yıllar geçti, birçok şey değişti benim hızım değişmedi. Hatta Sevgili Met doğduktan sonra maalesef daha da hızlandım. Çünkü hayatımda ilk kez benden daha hızlı biri ile tanışmıştım ve kendisinin bakımından sorumluydum. Çünkü Sevgili Met'in annesi olmak bunu gerektirirdi, çok ama çok hızlı olmayı.

Son aylarda bu hız beni çok huzursuz hatta rahatsız etmeye başladı. Eskiden İstanbul'da yaşayan her insanın an'ı/günü/hayatı kaçırmaması için en az benim kadar hızlı olması gerektiğini düşünürken; 30 yaşımdan sonra ise tam tersine bu kadar hızlı yaşarken an'ı/günü/hayatı kaçırdığım endişesine kapılmaya başlamıştım. Çünkü her şeyi çok yüzeysel deneyimleyip, keyifli bir sabah kahvaltısındayken bile eve dönüş trafiğini, yetiştirmem gereken market alışverişini, AVM'ler dolmadan birilerinin doğum günleri için alınacak hediyeleri almam gerektiğini, akşam yemeği için ne pişireceğimi, bu arada kuaföre de uğrasam fena olmayacağını, aman neyse şimdi bir sürü sıra olacağını,  unutmadan beyazları da makinaya atmam gerektiğini falan düşünüyordum. Gece yatarken de bir sonraki günün yapılacak işleri arasında boğulup uykularımı kaçırmakla meşgul oluyordum. Evet şehir hayatı herkes için zor, yoğun, stresli, herkesin yapılacak tonla işi var. Ama ben bunca şeyin arasında keyifli bir an yaşama şansı yakalamışken bile an'da kalmayı bilmiyordum. Başaramıyordum. An'ın tadını çıkaramıyordum.

Hız konusunda yaşamam gereken aydınlanmayı geç de olsa yaşamıştım ama ne yapacağımı, nasıl çözeceğimi bilmiyordum. 10'a kadar say, öncelik sıralaması yap, derin nefesler al, hafta sonu ikiden fazla program yapma, her yere yetişmeye çalışma, bir yerlere geç kalmanın normal olduğunu anla gibi telkinler versem de kendime, yok yani bünye kabul etmiyor aynı tas aynı hamam 5. vitesi zorlayan süratte yaşayıp gidiyorduk. Üstelik artık yalnız değildim, ben yavaşlasam bile yavaşlamayan ve beni de hızına ayak uydurmaya zorlayan bir malum şahıs vardı. The Evlat!

Neden sonra bu işi kendim çözemeyeceğimi anladım ve araştırma yapmaya başladım. İnanır mısınız bilmem 'Yavaşlamak' üzerine kitaplar var. Evet valla var. Bir tek benim derdim değilmiş yavaşlayamamak. Bu kitapları aldım ve okumaya başladım. Hatta kendime söz verdim yavaş okuyacağıma dair. Çok da ilginç bilgiler edindim. Mesela dünyanın çeşitli ülkelerinde şehir meydanlarında yavaşlamaya dair etkinlikler düzenlendiğini, 'hız tuzakları' kurulduğunu, halkı bu konuda bilinçlendirme ve yavaşlamaya teşvik etme gibi çalışmalar yapıldığını. Yavaşlama Harekatı'nı destekleyen bir otel bile olduğunu, bu otelde resepsiyon, restoran, kat hizmetleri gibi bölümlerin sonnnn derece yavaş işlediklerini okudum.

Okumak güzeldi, kolaydı da pratiğe dökmek hiç de kolay değildi. Aldığım kararları uygulayamıyor, sanki yanlış yerden başlıyor gibiydim. Yine de okumaya, araştırmaya devam ettim. Sadelik ve minimalizm kavramlarının etrafında dönüp durmaya başlamıştım. Galiba başlangıç noktasını bulmuştum. Hayatım, evim, telefonum, tabletim bu kadar doluyken ben yavaşlayamazdım. Önce bir eleme yapmam, sadeleşmem, hafiflemem gerekiyordu. İnstagramda bu odak noktasındaki profilleri takip etmeye başladım. Bir tanesi daha çok ilgimi çekti, basitvemutluyasam .Hem hayatını basitleştirmeyi başarmış hem de bunun kitabını yazmış üstelik bunu iki çocukla yapmış bir de üstüne tüm bunları  akademik kariyerine devam ederken gerçekleştirmiş. İste dedim, the örnek :) profili yakın markaja alıp, ilk fırsatta da kitabını alayım dedim Sevgili Selen Baranoğlu'nun. Dışarda olduğum bir gün bir kitabevine sordum ama bulamadım kitabı. Eve dönünce internetten sipariş veririm diye düşünmüştüm ki katıldığımı bile unuttuğum kitap çekilişinde 'Basit ve Mutlu Yaşam' kitabını kazandığımı öğrendim. Yihuuuuu nidaları eşliğinde heyecanla imzalı kitabımı beklemeye başladım, neyse ki iki gün içinde elime ulaştı :) Bu post aracılığı ile Sevgili Selen Hanım'a çok teşekkür ediyorum hem ilk imzalı kitabımı hediye ettiği için hem de basit bir yaşama sahip olma yolundaki atacağım adımlara yönelik harika bir kılavuz olduğu için.

Basit ve mutlu bir yaşama sahip olmak için yapmamız gerekenler ancak bu kadar basit ve net anlatılabilirdi. Kitabın ilk bölümünü okurken evet diyorsunuz, yalnız değilim, bak o da boğulmuş, o da değişmek istemiş o da hemen yapamamış. Bir moral alıyorsunuz bu bölümden :) Sonraki bölümlerde ise fena gaza geliyorsunuz. Çünkü her şey o kadar güzel, o kadar adım adım o kadar net anlatılmış ki. Hemen başlamak istiyorsunuz. Zaten nereden, nasıl başlayacağınızın, hangi sırayla ilerleyeceğinizin yol haritası bu kılavuzda sunulmuş size.

Kitabın sonuna geldiğinizde kaos halinde bir yaşantının nasıl da adım adım sadeleştiğinin simülasyonunu izlemiş oluyorsunuz. ve kendi hayatınızı sadeleştirmek için sabırsızlanıyorsunuz.

Diyeceğim o ki -özellikle büyük şehirde yaşayan- herkes, bu kitabı okuyun, okutun. Daha iyi bir yaşam için çok kıymetli bir kılavuz.

Sevgiler,

26 Ocak 2017 Perşembe

sandalye mevzusu



Şu sıralar en çok onu seviyor: sandalyeyi.
Evet onu ben doğurdum ama o sandalyeyi benden daha çok seviyor.
aslında anlamaya çalışıyorum, sonuçta o sadece 90cm biz ise 170. Günlük yaşamda neredeyse yaptığımız herşeyi taklit ederken, ayakta yaptığımız ama yapmak için kendi boyunun yetersiz kaldığı şeyleri taklit edemiyor, deneyimleyemiyor ve meraktan çatlıyor. Artık büyüdüğü için kucak olayı da gururunu incitmeye başladı sanırım. O da aradaki 80cm'lik farkı kapatmak için kendine bir yoldaş buldu. Hafif, ergonomik ve yeterince yüksek.
Sandalyesi yanındayken kendini gerçek bir yetiştin gibi hissedebildiğini görüyorum. Mesela ben sebzeleri yıkarken hemen koşup sandalyeyi yanıma çekiyor, tırmanıp hemen bir domates de o yıkıyor ve bana bakıp bi kahkaha patlatıyor, 'aramızda hiç bir fark yok gördün mü cicim?' der gibi. 'Tabi canım, ne fark olabilir ki aramızda' der gibi gülümseyerek karşılık veriyorum ben de ona.
İşte böyle tüm gün evde birlikte hareket ediyorlar, adeta yapıştılar. bazen evden çıkarken ona da mont giydirmem için ısrar ediyor. O dışarı çıkamaz ama istersen sen de sandalyeyle birlikte evde kalabilirsin dediğimde neyse ki mantıklı bir tercih yapıp benimle geliyor. ama beni tercih ettiği için mi yoksa dışarı çıkmak daha cazip geldiği için mi sandalyeden vazgeçiyor emin olamıyorum.
Sonra düşünüyorum denizde sandalye ve ben boğulsak Sevgili Met önce hangimizi kurtarırdı?!? #bisandalyekadarolamadıkyala 😏

19 Ocak 2017 Perşembe

yeni başlayanlar için Sevgili Met


aslında bu kılavuz sadece yeniler için değil, uzun süreli mesai saatlerinden dolayı iş körlüğü yaşayan ebeveyler için de hazırlandı.. demem o ki umudunu yitirme, her zaman oyalayıcı yeni bir yol vardır. mühim olan o yeni yolda yürüyecek enerjisi kalmış birilerini bulmaktır :)


- Kitap oku
- Kumaş topla koridorda futbol oyna
- Arabaları ve emzikleri kaydıraktan kaydır (çünkü kaydırağı Sevgili Met kaysın diye değil oyuncaklar kaysın diye aldık)
- Diafonla sohbet et (kameradan sokaktan geçenlere de laf atabilirsiniz, komşuları da arayabilirsiniz, pardon diyip kapatsan bile 20 daireyi hesaplayınca baya oyalanmış olur)
- Oyuncak mutfak eşyalarıyla 5 çay düzenle (çay içerken ''uff çok sıcakmış'' demeyi unutma)
- Görkem'lere yolla (bu hayatta sahip olabileceğiniz en büyük hazine ideal bir karşı komşudur)
- Balonları şişirip suratına doğru tutarak havasını söndür (ve nasıl kahkahalara boğulduğunu gör)
- Puzzle yap, puzzle iyi biri. Aslında lego da iyi biri.
- Facetime ile birini ara ( kim olduğunun bir önemi yok, rehberi sıradan geçir, biri mutlaka açar ve Sevgili Met'i görünce bikaç dakika bile olsa agucuk gugucuk yapar. inşallah! )
- Trambolinde zıpla ( fonda ankara havası çalarsa daha uzun süre zıplıyor)
- Resim yap (tek şartımız boyalarınresim defteri üzerinde kullanmak, koltukların ve duvarların değil)
- Sarıl, kocaman sarıl. (Daha iyisi için ondan birkaç adım uzaklaş, diz çök, kollarını kocaman aç, maviş gözlerinin içine bakıp gülümse ve hadi koş de. Daha cümlen bitmeden minik kolları boynuna dolanmış olacaktır:)
- Kumbaraya para at ( sadece madeni paralar)
- Dans et! (Fizy'de top 100 karışık listesi sizi uzun süre idare edecektir)
- Evi süpür (herkes kendi süpürgesi kullansın)
- Sticker ve magnet yapıştırmaca oyna (hayır anneye ve babaya sticker yapıştırılmaz!)
- Düğün fotoğraflarını göster :)
- Öp, kocaman öp! Gıdıklayarak öp! Sarılarak öp! Yerlerde yuvarlanarak öp! Koklayarak öp! Isırarak öpme, evet tam ısırmalık ama yok, ısırarak öpme:) ❤️

31 Aralık 2016 Cumartesi

bir rutin olarak; yeni yıl hedefleri :)


geçen yıl dileklerimizi, hedeflerimizi, hayallerimizi bir kavanoza koyup dilek konservesi yapmıştık 😌 veee konserveyi açmak için son 2 gün.. gerçekleşenleri çıkarıp denize falan atarız heralde , gerçekleşmeyenler tekrar kavanozun dibini boylayacak.. umarım büyük bir kısmı gerçekleşmiştir ve #2017 dilekleri için biraz yer açılır:) çünkü önümüzdeki yılın #yeniyılhedefleri listesi baya uzun, burdan köye yol olur o derece :)

24 Aralık 2016 Cumartesi

Patlıcanlı Arnavut Böreği

Bu böreği sabah kahvaltıdan sonra instagramda gezinirken yemek fotoğrafçılığı eğitiminde tanıştığım Sevgili Zübeyde Saraçoğlu 'nun profilinde gördüm. Evet kahvaltımızı yapmıştık ama günün bir de 5 çayı var diyerek kolları sıvadım:)

Zübeyde Hanım'ın bloğunda bu böreğin el açması tarifi de var ancak benim gibi riske atmak istemiyorsanız taze yufka kullandığınızda gerçekten el açması kadar çıtır ve lezzetli bir börek hazırlayabilirsiniz.



Malzemeler;
-2 yufka
-2 büyük patlıcan
-2 domates
-1 iri kuru soğan
-2 yeşil köy biberi
-Yarım demek maydanoz
-1 çay bardağı su
-Tuz
-Karabiber

Sos için;
-1/2 su bardağı su
-1/2 su bardağı zeytinyağı
-1 yemek kaşığı buğday nişastası
-1 yemek kaşığı un

Öncelikle böreğin iç malzemesini hazırlıyoruz. Patlıcanları minik boyutlarda küp küp doğruyoruz ve tuzlu suda dinlendiriyoruz. Bu sırada diğer sebzeleri de doğruyoruz. Maydanoz hariç doğradığımız tüm malzemeleri, suyu ve süzdüğümüz patlıcanı bir tencereye alıp, yaklaşık 30 dk pişiriyoruz. İç malzememiz tamamen suyunu çektikten sonra ocaktan alıp soğumaya bırakıyoruz. Bu arada sos malzemelerimizi derin bir kasede karıştırıyoruz.

Yufkalarımızı ortadan ikiye bölüyoruz. Yarım daire şeklini alan yufkanın özellikle kenarlarına sostan sürüyoruz. Uzun kenarına silindir şeklinde iç malzememizi yayıp, yufkayı yuvalıyoruz. Kenarları içe doğru kıvırıp fotoğraftaki şekli veriyoruz ve tepsiye diziyoruz. Eğer elinizde sos kalırsa böreklerin üzerine sürebilirsiniz. 180 derecede önceden ısıttığımız fırında 45-50 dakika üzeri iyice kızarana kadar pişiriyoruz. Bu arada çayımızı da demlemeyi unutmuyoruz :)

Afiyeler olsun..