28 Ocak 2016 Perşembe

Portakal Püreli Kek

Ekşi-tatlı karışımları sevenlerdenseniz bu keke bayılacaksınız. Ekşi seviyorsanız portakal da seviyorsunuz demektir o zaman bi' kere daha bayılacaksınız :)


Malzemeler
1 adet büyük boy kabuğu soyulmuş, çekirdeği çıkarılmış halde rondolanmış portakal
1,5 su bardağı süt
1,5 su bardağı sıvıyağ
4 yumurta
1,5 su bardağı şeker
1 çay bardağı hindistan cevizi
1 çay bardağı damla çikolata
1 vanilya çubuğu
1 kabartma tozu
Aldığı kadar un
Süslemek için; kurutulmuş portakal dilimleri



Yumurtaları ve toz şekeri krema kıvamına gelene kadar mikser yardımı ile çırpıyoruz. Un ve kabartma tozu dışında kalan tüm malzemeyi ekleyerek düşük devirde çırpmaya devam ediyoruz. Karışıma un ve kabartma tozunu da ekledikten sonra sıvıyağ ile ıslattığıöız kalıba dökerek, kurutulmuş portakal cipsleri ile üzerini süslüyoruz. 160 derecede önceden ısıtılmış fırında 40-45 dk pişiriyoruz. 

Afiyet olsun 


4 Ocak 2016 Pazartesi

Ben çok büyük konuştum..

Ne demiş atalarımız; büyük lokma ye büyük söz konuşma. Peki ben dinledim mi? Tabiki ki hayır! Dinlemiş olsaydım şu an bu içerikte bir post yerine 'hayat ne kadan da güzel' başlıklı bir post yazıyor olurdum kuvvetle muhtemel.

Efendim ben, aile büyüklerimden bana miras kalan tehlikeli bir hastalığın pençesindeydim yıllardır. Ki maalesef hala tam olarak kurtulamadım. Bu 'büyük konuşmak' diğer bir deyişle 'büyük konuşmadan duramamak' sorununun esas kaynağı da bu genetik hastalık. Hastalığımın adı; ELEŞTİRMEK. Evet ben eleştiriyorum, mütemadiyen eleştiriyorum. Konu hakkında bilgim olsun-olmasın, fikrim her daim var. Sağlam bir eleştiri cümlesinin ardından, hem de hemen ardından daha da sağlam bir 'büyük konuşma' cümlesi döşüyorum. Bu cümle genelde 'ben olsaydım' ile başlar ki büyük konuştuğumun iyice altını çizeyim diye.

Birçok konuda büyük konuştuklarım önüme taş, çakıl, kayalık gibi dökülmese de (misal ben belediye başkanı olsam diye başlayıp büyük konuşmuşum, hala belediye başkanı olmadığım için henüz önüme yığılmadı ettiğim laflar) anne olduğumdan beri yıllardır binbir emekle, itinayla, nefes tüketerek yaptığım eleştiri+konuştuğum büyük laflar bileşip kara bir bulut gibi çöktü hayatımın üstüne. Sonra yağmur oldu şarıl şarıl yağdı. Şimşekler çaktı, gök gürüldedi. Hortum, kasırga falan eklenirse bir de üstüne hiç şaşırmam. Siz de şaşırmayın.



Bazen gecenin 3'ü, 4'ü hadi bilemedin 5'inde kendimi Kayahan'ın 'Allahım neydi günahım???' şarkısına (evet, yukarıdaki parça) vokal yaparken buluyorum. Sonra hemen toparlanıp 'aaa Ezgiciiiim hadiiii amaaa isyan etmiyoruuuuzzz anasın sen topla bakiiiim kendini' diyorum. Diyorum demesine de pratikte öyle olmuyor işte, max 10 dk sonra yine aynı nakaratı mırıldanırken camdan aşağıya bakıyorum 'burası çok mu yüksek?!' diye. Ama ben biliyorum tüm bunlar niye oluyor. Ne demiş Matt Walsh: ebeveynlik fikir sahibi olmanın en kolay fakat yapmanın en zor olduğu şeydir.

Ben hayatımın ilk 28 yılında tabi ki kolay olanı seçtim. Sokakta gördüğüm anneyi, misafirliğe gelen akrabayı, konuyu, komşuyu, eşi, dostu, düşmanı, arkadaşı, lokantada, tatilde, metroda, markette, kuaförde, 70-80 cmlik minyatür insanların peşinden koşan tüm ebeveynleri, zaman-mekan-kişi ayırt etmeksizin, hiç birini es geçmeden, hiç hoş görmeden, hiç 'başıma gelmeden anlayamam' demeden, ELEŞTİRDİM.

Geçmişe dönüp bakınca gerçekten inanamıyorum kendime. Sen daha anne değilken, evli bile değilken, evlenmeye yakın bile değilken, üniversitede öğrenciyken ne demeye markette yere yatıp ağıt yakan çocuğunu susturamayan kadını eleştrirsin ki yani? 'Ben olsaydım çocuğumu bir bakışımla mum ederdim' de ne demek? Hayır, sana ne yani? Sen git üç sene üst üste çaktığın para politikası finaline çalışsana! Evet yıllar geldi geçti, bi  çocuğum var ve hayatıma girdiği günden beri bir bakışıyla olmasa bile bir cırlamasıyla beni muma çeviriyor.

Çocuğunu uyutamayanları da eleştirdiğimi hatta 'ben olsaydım açardım Beethoven'in 5. senfonisini, bırakırdım yatağına, usulca dalardı yavrum uykuya' dediğimi zannediyorsanız, evet malesef haklısınız. Bu konuda da yorum yapmaktan hiç çekinmedim, sonuç; uyuması için neler yaptığım ayrı bir post konusu. Detaylar burada tık tık.. ve tabi ki uyumuyor. 

Hepsi bi kenara ama.. Bugünkü aklım olsa.. Otobüste annesinin tüm alışveriş torbalarını yolcuların ayaklarına doğru boşaltıp, bir yandan da hönkürerek ağlayan küçük kıza 'YETEEEEEEEEEEER!!!!' diye bağıran kadını eleştirmemiş, kınamamış, kontrolsüzlükle suçlamamış, ben olsaydım diye cümleye başlamamış olmayı dilerdim. Çünkü anne olduktan sonra ben, çaresizlikten duvarı yumrukladığımı biliyorum, hatta ayağa kalkacak gücüm olmadığında aynı yumruğu parkeye attığımı biliyorum. YETER de kelime mi YANGIN VAR diye evden kaçmak istediğim günleri biliyorum. Yaptığımız masrafları hesaplayıp, üzerine manevi tahribatı da ekleyip, babasına çocuğumuzu satışa çıkarmayı teklif ettiğimi biliyorum. Kontrolde nambır van durumdayım yani. 

Diyeceğim o ki genç ve bekar arkadaşlarım, evli ama çocuksuz dostlarım sakın ola ki çocuklu ebeveynleri (çocuksuz ebeveyn yok tabi ki, olayın ciddiyetini vurgulamak için öyle yazdım) eleştirmeyin, kınamayın, öyle gözünüzü belertip cıkcıkcık diye bakmayın. Siz siz olun ebeveyn olmadan asla yorum dahi yapmayın. Hatta olunca da yapmayın çünkü bu küçük insanlara güven olmuyor, her gün huy değiştiriyorlar. Her zaman hapur hupur yiyen çocuğunuz bi sabah uyanıp aniden isveç diyetine başlayabilir mesela. Kısaca gün olur devran döner veya keser döner sap döner, gün gelir hesap döner gibi de düşünebilirsiniz, artık hangisi size uyarsa